Öldü Diyecekler Birgün Adıma...

Kayıt Tarihi: 06 December 2022 Yazar: Abdülkadir Kaçar

Aniden ölürsem başta kendim;

Ve diğer insanlar için hiç sorun olmayacak;

Ama komaya girip, her türlü,

Müdahaleye rağmen hayata,

Dönmekte zorlanırsam,

Beni sevdiğine inandığım,

İnsanlar şöyle diyecekler;

...

Dayan koçum, hadi biraz dayan,

Sen en zorların insanısın,

Bu güne kadar; aşılmazları aştın,

Geçilmez yerleri geçtin;

Hadi kahraman biraz daha dayan,

Seni seviyoruz diyecekler belki de...

...

Her iki durumda da hayata,

Veda edeceğim için;

Öldü diyecekler bir gün adıma,

O kadar çünkü her insan

Ölmek için yaşar...

...

Geride neler kalacak benden?

Belki sevdiklerini sandığım;

Ya da benim sevdiklerim;

Uğruna ölümü bile göze alabilecek,

Kadar fedakârlık ettiklerim...

...

Geriye başka neler kalacak benden?

Yatak odam, yatağım, yorganım, yastığım,

Her türden giysiler, ayakkabılar,

Odamdaki masa, masamdaki teyp-radyom,

Uyurken aklıma gelenleri,

Hemen uyanıp yazdığım küçük kâğıtlar,

Birçok çeşitli kalemlerim;

Göz damlalarım, pomat,

Gece dişimin arasındaki artıkları,

El yordamıyla temizlediğim kürdan vs...

...

Salonda her an başına oturup,

Makalelerimi kitaplarım yazdığım,

Günlüklerimi düzenli tuttuğum,

Bilgisayarım kitap ve yeni taslaklarım...

...

Her milimetresinde nefesimin,

Türlü kokumun sindiği odalarım,

Salon, banyo, mutfak, tuvalet koca ev,

İçinde dolaşırken giydiğim roopdöşambır,

Birçok terlik, üstünde yıllarca

Gezdiğim rengârenk halılar yolluk,

Hayatımın merkezini oluşturan,

Başucumdaki masamda, salonda,

Mutfakta, balkonda dinlediğim

Çeşitli büyüklükteki radyolar...

...

Hayatımın merkezi mutfağımdaki,

Araç gereçler, çaydanlık, çay kaşığı,

Bardak, fincan, içinin yarısı boşalan poşet

Çayının kocaman sarı kutusu,

Cezve, kibrit, tüplü çakmak,

İçilmemiş poşet çay, kahve, tabaklar,

Meyvelik, sebzelik, yukarıdaki raflar,

Dolaplar, kızartmalarda yağ kokusunu,

Çekmeye yarayan bacaya açılan davlumbaz...

...

Koridordaki vestiyer, boy aynam,

Ecza dolabımda hayatımı kolaylaştıran,

Her türden, tipten, çeşitli miligram,

İlaçlar, şurup, gargara, burun açmaya,

Yarayan çeşitli damlalar,

Vitamin, ağrı kesici, tansiyon,

Şekerimi ayarlayan ilaçlarım vs...

...

Günün çeşitli zamanlarında balkona,

Oturarak yıldız, ay ve güneşi izlediğim,

Koltuk, tutunduğum tırabzan,

Karşı mahalledekilerin yaşamını,

Uzaktan izlediğim beni hayata,

Bağlayan evlerin yanıp sönen,

Hayatın devam ettiğini anlatan ışıkları,

Açık kalan kapılardan rüzgârla,

Dışarıya savrulan perdeler...

...

İçinde beni yıllarca koruyup,

Kollayan, güvenliğimi sağlayan

Koskocaman kent, ana cadde,

Sokaklar, üstünde yürüdüğüm kaldırım taşları,

Ağaçlar, bazen saatlerce araç,

Beklediğim otobüs durakları,

Toplu taşıma araçları, onlarda,

Boş bulduğumda oturduğum koltuklar,

Ayakta seyahat ederken tutunduğum,

Güvenli ve renkli borular...

...

Sokaklarında dolaşırken her gün,

Bakıp sıkça selamlaştığım,

Mahalledeki sayısız tanıdık yüzler,

Akrabam kadar bazen daha da,

Sıcak ve içten davranan dostlar,

Her baktığımda evimin bulunduğu,

Yeri bulmamı sağlayan sıralı,

Her renk ve türden binlerce sayısız yapılar,

Camiler, semt pazarları,

DSİ kanalları, köprüler, kaldırımlar...

...

Canım köyümde doğduğum,

Evimizin, her taşında anılarımın,

Bulunduğu yıkıntılar,

Her birini sanki binlerce yıldır,

Tanıdığım akraba gibi olan candan köylüler,

Her taşında izim olan antik kale,

Adımı kazıdığım devasa dardağan,

Zirvesinden ilk kez dünyanın,

Büyüklüğünü hayret ederek,

Gördüğüm kocaman sihirli dağ...

...

Çocukluğumda çimdiğim söğütlü çeşme,

Onun sularıyla oluşturduğumuz,

Meyve sebze bahçelerimiz,

Anneciğimin arkların,

Başına ektiği reyhan, horozibikleri,

Derenin derinliklerine örgenlerini,

Gizlice uzatarak, kimsenin görmediği

Kamışların arasında her biri 10-15 kilo,

Olan bize sonbaharda 5-6-7-8 tane,

Muhteşem ürün sunan şekerden tatlı bal kabakları...

...

Kuş cıvıltıları, arı vızıltıları,

Kurbağaların şarkı çağrıştıran ötüşleri,

Su kaplumbağaları, yengeçler,

Birkaç günlük ömrü olan yusufçuklar,

Sürülerle gelip kışın misafirimiz sığırcıklar...

...

Kangallar, firik mısır tarlalarımız,

Gömeç, labada, gelincikler, gelin âliler,

Yaban turpları, kurşun erikleri,

Dere boyundaki yemyeşil görüntüleriyle

Muhteşem şarkılar mırıldanan söğütler,

Her yediğimde yüzümü ekşiten yeşil erik,

Rengârenk ve tat ve kokuları birbirinden,

Farklı büyüklükteki zerdali türleri,

Sayısını unuttuğum türlerdeki incir,

Kehribar renkli salkımlar sunan üzüm asması,

Anneciğimin içli köfteye tat versin diye,

Bahçemizde yetiştirdiği turunçlar, çeşitli narlar...

...

Ayağıma takılıp dizimi dakikalarca,

Kanatan ustura gibi keskin kayalar,

Üstünde türküler söyleyip,

Yeşillerine boyandığım dardağan,

Rüzgârla yarışıp, kuşlarla dans ettiğim,

Beyaz gelinlikleriyle gurur duyan zerdaliler,

...

İlk dolma tüfeğimle vurduğum karatavuk avım,

Fakla yakaladığım ilk kırmızı döşlü kuşum...

...

Çocukluğumda kafamın şekliyle dalga geçen;

Sonradan da özür dileyen köyün,

Ağasıyla yaşadığım gülümseten anım...

...

Mezun olduğum üniversite,

Gazeteciliğe başladığım ilk gün,

İlk fotoğraf makinem,

Haberimi yazdığım ilk daktilo,

İlk haberimin yayınlandığı gazete,

Uçakla İstanbul’a yaptığım ilk seyahat,

İlk üniversite sınavına girdiğim,

İstanbul’ daki gülbağlar ilköğretim okulu...

...

TRT Çukurova radyosundaki ilk konuşmam,

ART televizyonundaki ilk programım,

İlk kitabım, aldığım ilk ödülüm,

Hayatımın belgeselinin çekildiğini ilk gün...

...

Güzel yurdumun üstündeki,

Daima sonsuzluğa uzanan,

Muhteşem mavi gökyüzü,

Her sabah doğduğunda,

Işıklarıyla beni sevindiren,

Milyarlarca yaşındaki dostum güneş,

Her an çeşitli renklere boyanarak,

İnsanlara duygulandıran gökyüzü,

Sonra Samanyolu galaksisi,

Takımyıldızlar, Oregon nebulası,

Sürekli genişleyen uçsuz bucaksız evren,

Sadece belgesellerde izlediğim,

Vahşi çocuk olan kara delikler...

...

Öldü diyecekler bir gün adıma;

Bunlar benden geride kalanlar olacak;

Hayat isimli serüvenime veda ederken...

...

“HAZIR DEĞİLİM ÖLÜM” isimli kitabımdaki

“MEZARIMDA BAHAR” şiirimde

Şöyle demiştim;
Bulutlardan düşen saf çocukçasına

Dünyadan bilinmez karanlığa

İlk adımımı atacağım istemeyerek,

Varsa gökyüzündeki yıldızım kayacak,

Benden dünyaya toprak yığını,

Bir mezar hatıra kalacak,

Üzerime yağmur kar yağacak,

Rengârenk çiçek denizleri dalgalanacak,

Kuşlar ötecek,

Kaç bahar,

Kaç milyar yıl geçecek,

Benim bunlardan hiç haberim olmayacak...

Daha iyi bir kullanıcı deneyimi için tanımlama bilgileri kullanır. İzin verir misiniz?

Telefon: 0532 268 05 48

E-Mail: info@kilithaber.com