Minsk Grubunun İki Üyesi Büyük Karıştıranlar: “Fransa-ABD”

Maalesef son derece bilinçli bir yapılanma ile Türkiye Cumhuriyeti hem doğudan hem batıdan iki yapay ulus-devleti tarafından çevrilmiştir. Kuşkusuz, bu sosyal mühendislik projesi Osmanlı Devletinden ardılı Türkiye Cumhuriyeti’ne tevarüs etmiştir.  Bu yapay ulus devletlerin birincisi Yunanistan ikincisi de son çatışmalarla gündeme bir kez daha oturan Ermenistan’dır. Bir üçüncüsü de hiç kimsenin kuşkusu olmasın, ‘Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRK)’dir. Hepsi de Türkiye’ye karşı güdülenerek kullandırılmışlardır. Yapay ulus devleti demek, ulus inşa edilmeden yayılmacı batının çıkarlarına hizmet edecek tarzda bizzat batı tarafından güdülenen devlet inşa etmek demektir.  Oysa ulus devletler uluslararası sistemin kurucu unsuru ve oyuncusu konumundadır. İmparatorluklar çağının sona ermesi ile beraber art arda gelen devrimler (Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi) beraberinde yeni bir devlet örgütlenmesini getirmiştir. Böylece toplumsal ve siyasal hayatın oluşumu ve gelişimi ulus devletler üzerinden şekillenmiş ve bu oluşma durumunun felsefi arka planını milliyetçi ideoloji doldurmuştur. Milliyetçi söylem ile şekillenen bu yeni devlet biçimi beraberinde bir ulus olma durumunu ve bu ulusa uygun insanın inşasını da getirmiştir. (1) Ulus inşa etmeden ulus-devlet inşa edemezsiniz. Ya nasıl olmuştur, Yunanistan ve Ermenistan’ın inşası? Gerek Yunanistan gerek Ermenistan başka başka yerlerde yaşayan halkın zorla göçürülmesiyle “millet” inşa edilmeden devletin inşa süresine geçilmiştir. Öteki, bir başka deyişle karşı koymanın ve bütünleşmenin harcı yani düşman olarak da Türk milleti gösterilmiştir.

Bernard Lewis, millet sözcüğünün Aramice’den geldiğini ve “bir söz” anlamına gelen “milla” kökenine dayandığını belirtmekte ve “bir kutsal kitabı kabul eden insan topluluğu”nu ifade ettiğini söylemektedir. Osmanlı devleti de millet sözcüğünü tam da bu şekilde gayri müslimler için kullanmıştır. ‘Millet-i İseviye’ kavramı Hıristiyanlar, ‘Millet-i Museviye’ sözcükleri Museviler için kullanılmış, Müslümanlar için de ‘ümmet’ sözcüğü yeğlenmiştir. Etimolojisindeki dinsel anlam doğrultusunda millet sözcüğü daha çok aynı dine inanan insan topluluklarını ifade ederken, Moğolca kökenden gelen ve “nation” sözcüğü karşılığında kullanılan “ulus” sözcüğü ise daha çok, farklı bir etnik topluluğu belirtmek için kullanılmıştır. (2) Çokça söylenildiği gibi Vestfalya (westphalia) Barışı ile tarih sahnesinde görmeye başlanılan bir devlet çeşidi olmamıştır, olamamıştır. Bilindiği üzere “Milliyetçilik” ulusal topluluk duygusu etrafında devlet ve toplum arasında bir köprü işlevi görmektedir. Milliyetçilik bu açıdan kendi kökenini oluşturan bir süreçtir. Milliyetçilik toplumun aynı siyasal otoriteye aidiyet duyarak homojenleştirilmesi ile siyasal ve ulusal sınırları birbiriyle uyumlu kılmayı hedefleyen bir güçtür. Yunanistan ve Ermenistan inşa edilirken böyle mi yapılmıştır? Haşa, kat’a Roma İmparatorluğunda kullanıldığı biçimiyle “Grek” sözcüğünün anlamına uygun bir biçimde nitelikli kölelerden Yunanistan uydu devletçiği ile “Yüksek Tepe” anlamına gelen “Ermenistan”dan mülhem coğrafi bölge uydu devletçiği inşa edilmiştir. Oysa Ermeni’nin adı “Hay”dır, ülkesinin ismi de ‘Hayasdan’dır. Öte yandan ‘Yunan İsyanı’na katılan Lord Byron Ermeniler için de “Ermeni dili Tanrı ile konuşma lisanıdır” diyerek fevkalade önemli bir güzelleme yapmıştır.

            44 günlük Karabağ Savaşı sonucunda Ermenistan her ne kadar Dağlık Karabağ’ın etrafındaki işgal bölgelerinden geri itilmişse de 24 Nisan 2021 tarihinde ABD Başkanı Joe Biden Paşinyan Hükümeti’ne adeta “hayat öpücüğü” gibi uzanan bir gelişme yaşatmıştır.  Biden, her yıl Türk diplomasisinin enerjisini bitiren sözde Ermeni soykırımını tanıdıklarını ilan etmesi savaş sonunda ordusunu yitirmiş olan Paşinyan’ın elini büyük ölçüde rahatlatmıştır. Ermenistan’ın yıllardır beklediği bu sonucun ardından rahatlayan ve erken seçim kararı alan Paşinyan hem seçimleri kazanmış hem de karşısındaki “Rusya yanlısı” ve çoğunluğu “Dağlık Karabağlı” fanatik devlet adamlarını bir anda paralize etmiştir.

            Şimdi gelelim Güney Kafkasya’da barışın teminatı olması gereken Minsk Grubunu teşkil eden üç ülkenin durumuna. 10 Kasım 2020 tarihli Ateşkes Anlaşmasının garantörü Rusya, Ukrayna savaşıyla meşgul ve ambargolarla başı dertte olduğundan görevini gerektiği gibi yerine getirememektedir. Hele şu sıralar Harkiv’deki dramatik çekilme Rusların başka bir şeye bakmasına zaten izin vermemektedir. Daha doğrusu Dağlık Karabağ bölgesindeki görevini tam anlamıyla yerine getirememektedir. Minsk Grubunun diğer iki üyesi Fransa ve ABD, Yunanistan ve GKRK’ne verdikleri destek gibi, Ermenistan’ı da desteklemeye devam etmektedirler. Oysa veto hakkı elinde olan BM Güvenlik Konseyinin daimî üyesi olan Fransa ve ABD, Azerbaycan ve Ermenistan’ı barış masasına oturtmaya çalışacakları yerde aksine Ermenistan’ı teknolojisi yüksek silah, araç, gereç, donanım ve mühimmatla silahlandırmayı birincil görev olarak kabul etmişlerdir. Bu konuda kargo uçaklarından maada VIP uçaklar da bol miktarda kullanılmaktadır. Ermenistan Ordusunun güçlendirilmesi için, silah, araç, gereç, donanım ve mühimmat bakımından adeta bir hava köprüsü kurulmuştur.

Ermenistan'ın provokasyonu sonucu 12 Eylül 2022 tarihinde başlayan çatışmalar ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi'yi öylesine rahatsız etmiş durumdadır ki, yanına Ermeni asıllı California Temsilcisi Speier alarak Ermenistan'ı ziyaret edeceği ve Paşinyan ile bir araya geleceği açıklanmıştır. ABD’nin bütün düşüncesi varsa da yoksa da 8 Kasım 2022 tarihinde gerçekleştirilecek ara seçimlerdir. Hiçbir başkanın istemeyeceği gibi Biden da Kongrede topal ördek konumuna düşmek istememektedir. Klasik olarak göçmenlerin ve azınlık grupların daha sık tercih ettiği Demokratik Parti’ye yakınlığı ile bilinen Hispanikler 2016 ve 2020 seçimleriyle beraber Cumhuriyetçi Parti’ye de şans vermeye başlamışlardır. Şans neredeyse yüzde 50 ve yüzde 50 mertebesindedir.

Anımsanılacağı üzere, 2020’den bu yana en somut gelişme, Karabağ’ı Ermenistan’a bağlayan Laçın koridoruna alternatif olarak yeni bir yolun inşa edilmesinin ardından Ağustos ayında Laçın’ın Azerbaycan’ın kontrolüne geçmesi olmuştur. Kuşkusuz bu durum radikal Dağlık Karabağ Ermenileri tarafından içerilerine sindirilecek bir durum değildir. Unutulmamalıdır ki, terörizm Ermenistan’ın resmî ideolojisidir. Bu durum da Dağlık Karabağ’dan kaynaklanmaktadır.  Ermenistan ciddi bir şekilde Suriye, Lübnan, İran ve PKK terör örgütü ile ilişkilerini hiç duraksatmamış, devamlı geliştirmiştir. Bu durumun çarpıcı bir sonucu olarak 12 Eylül 2022 tarihinde akşam saatlerinde Ermenistan Ordusu sınırın Daşkesen, Kelbecer ve Laçın istikametlerinde geniş kapsamlı provokasyonda bulunmuş, Ermeni birliklerce Azerbaycan ordusunun mevzileri arasındaki arazilere ve yollara mayın döşenmiştir. Bu durumu önlemek için Azerbaycan birliklerince alınan tedbirler neticesinde çatışmalar başlamıştır. 77 Azerbaycan askerinin şehit, 282 askerin yaralandığı, 12-14 Eylül'deki çatışmalarda Ermenistan da 135 askerini kaybetmiş, 400’den fazla askeri de yaralanmıştır. (3) Yaşanan bu kanlı çatışma 44 günlük 2020 savaşından sonra yaşanan en ciddi ve en büyük çatışmadır. Bütün bu olanlardan sonra reel politik olarak gerçeği söylemek gerekirse bütün bunların arkasında yatan sebep ateşkes anlaşmasının uygulanamaması, Fransa ve ABD’nin batıda Yunanistan ve GKRK’ne gösterdikleri müzahereti burada Ermenistan’a göstermesinden kaynaklanmaktadır. Bakü ve Ankara’ya göre Minsk Grubu’nun geçmişteki çabaları Ermenistan’ın kazanımları üzerine inşa edilen statükoyu korumaktan başka bir şeye hizmet etmemiştir.  Öte yandan Ermenistan öyle bir hale getirilmiştir ki, ateşkes anlaşması maddeleriyle ilgili yorum ve çıkarımlar da birbirine zıt durumda anlaşılmaktadır.  Oysa Güney Kafkasya’da değişim rüzgarları eserken Türkiye tarafından; Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ile bölgeyi çevreleyen diğer üç ülkenin (Türkiye, İran, Rusya) iş birliğini artırarak, bölgeye istikrar getirecek “3+3” formülü önerilmiştir.  Bu bir tam anlamıyla bir barış projesidir. Bütün mesele Ermenistan’ın bütün olumsuz olguları göz ardı ettikten sonra her bir şeyi samimi olarak algılamasıdır. Günümüz bu projenin uygulanabilecek en uygun zaman diliminde olduğunu göstermektedir. Bu konu işlerlik kazanması halinde Türkiye ile yakınlaşabileceği değerlendirilen Ermenistan’ın, ekonomik açıdan kısa sürede kalkınabileceği kış mevsimine rahat bir şekilde girebileceği kıymetlendirilmektedir.

Türk dünyasının kaderini değiştiren Karabağ Savaşı bitiren ateşkes anlaşması belli kazanımları da beraberinde getirmiştir. Bunlardan en önemlisi de Türkiye'yi doğrudan Azerbaycan'a ve Türk dünyasına bağlayacak Nahcivan-Zengezur yolunun açılmasıdır. Anlaşmada ulaşım yollarının açılmasından bahsedilirken Azerbaycan bunu Zengezur (Syunik) üzerinden Nahçıvan’a bir koridor olarak ele almaktadır. ‘Koridor’ ifadesini egemenliğin devri ve Ermenistan topraklarını kesilmesi olarak gören Erivan böyle bir şeyin olamayacağını vurgulamaktadır. Neredeyse olmak ya da olmamak ile bütünleşen bu durum barışa giden yolun düğüm noktasını oluşturmaktadır. Nahcivan-Zengezur yolunun açılması Türkiye'yi Türk dünyasına bağlayacak olmasıyla ve yeni gelişecek olan ticaret ağ açısından fazlasıyla kritik olduğu da açıkça görülmektedir. Bilindiği üzere, “Kuşak-Yol” projesi içerisindeki demiryolunun alternatifi olan karayolu projesini de ortaya çıkarmaktadır. Örneğin Türkiye'den çıkan TIR’ların kolay ve kısa yoldan Orta Asya'ya ulaşması için Azerbaycan'dan geçmesi gereklidir. Ancak Türk TIR'ları Ermenistan-Azerbaycan'dan ya da İran’dan geçmek istediğinde ciddi bir maddi engelle karşılaşılmakta, geçişler olması gerekenden birkaç kat daha fazla ve çok daha kötüsü 'ayak bastı parası' adı altında alınan büyük meblağlı rüşvetler dolayısıyla illallah bir durumu dikte ettirmektedir.  Türkiye ile Türk dünyası arasında bir zamanlar TIR ve kamyon taşımacılığında ilk akla gelen ülkenin İran olduğu unutulmamalıdır. Ancak 2014’te yapılan yüzde 100’lük zammın ardından ibre önemli ölçüde Azerbaycan (Hazar geçişli) ve Rusya’ya dönmüştür. Dolayısıyla da TIR’lar Orta Asya'ya Çeçenistan ve Rusya üzerinden gitmek zorunda bırakılmakta bu durum zaman ve maliyet konusunda da büyük zararları ortaya koymaktadır. Bir kere giden ikinci kez gitmeyi göze alamamaktadır. İran, Ermenistan üzerinden açılacak koridorla İran’ın bu sahadaki ekonomik çıkarları daha da hasar alabileceği biçiminde algılamaktadır.

Peki şimdi sormak lazım değil mi? Anlaşma metninin en büyük kazanımlarından olan Nahcivan-Zengezur yolu neden hâlâ açılamamaktadır? Herkes tarafından bilinmektedir ki, anlaşma sürecinde RF, barış gücü kontrolünde yolun açılabileceği garantisi vermişti. Şimdi ise, Ermenistan'daki radikal grupların bu yolda oluşturabileceği tehlikeleri bahane göstererek yolun açılmasına engel olmaktadır. Aslında Rusya Barış Gücüne yeterince asker ayıramadığı gibi bu yoldan adamakıllı rahatsızdır. Ona göre, Nahcivan-Zengezur yolunun açılması demek Türkiye'nin Türk dünyasına doğrudan bağlanması ile Rusya'ya büyük ticari dezavantajlar oluşturması anlamına gelmektedir. Bu durumun düşüncesi bile RF’nı öyle böyle değil bayağı rahatsız etmektedir. Düşünebiliyor musunuz, 'Kendi arka bahçesi' olarak tanımladığı Güney Kafkasya Bölgesinden Türkiye'nin elde edebileceği avantajları. RF bu durumu görmekte ve inceden inceye hesaplamaktadır. Ermenistan’ın güneyindeki bu koridor (Zengezur Koridoru) açıldığı takdirde Türkiye ile Türkistan’daki Türk devletleri arasındaki ulaştırma hatları Azerbaycan üzerinden ve Hazar geçişli olarak gerçekleştirilebilecektir. Hatta bu yolla Türk Dünyası’nın enerji hammaddeleri Hazar Denizi-Azerbaycan-Ermenistan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya da ulaştırılabileceği öngörülmektedir. Enerji arzında istikrar adası Türkiye ile birlikte bölgenin turistik çekiciliğine ilaveten bu ulaştırma hatlarının mevcudiyeti de Azerbaycan ekonomisine büyük katkılar sağlayabilecektir. Azerbaycan, ilişkilerin gelişmesine bağlı olarak Ermenistan’a da doğalgaz ve petrol ihraç ederek ekonomisine katkı sağlamayı sürdürebileceği değerlendirilmektedir.

Bir diğer konu Gürcistan’ın değerinin azalacağı ve İran’ın bu gidişattan zarar görebileceği endişesidir. İran-Ermenistan birlikteliğinin arkasında yatan gerçek tam da budur. Azerbaycan-Ermenistan çatışmaları sırasında İran’ın, Ermenistan yanlısı tutumu hâlâ hafızalardadır. Ermenistan’la, Türkiye ve Azerbaycan’ın ilişkilerinin gelişmesi, Zengezur Koridoru ile Azerbaycan-Türkiye ulaştırma hatlarının Ermenistan üzerinden geçişiyle Gürcistan’ın jeostratejik öneminin azalacağı endişesidir. Daha önce Mavi Akım, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu gibi Gürcistan ekonomisine ve dış politikasına değerler katan projelerin bazıları bundan böyle geçiş ülkesi olarak Ermenistan’a kayabileceği kaygısıdır. Diğer etmen ise İran’ın rahatsızlığı faktörüdür. Son yıllarda ABD baskısıyla uygulanan yaptırımlardan bunalan İran, Altılı Platform (3+3)’a istekli yaklaşmakta veya böyle bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. Özellikle üç ülkenin (Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan) ilişkilerinin düzelmesi, esasen bugüne kadar bölgede Türkiye ve Azerbaycan karşıtlığı içerisindeki İran’ın pek de hoş karşılayacağı bir gelişme olarak görülmemektedir. Üstelik, Türkiye-Azerbaycan hattı Hazar üzerinden Türkistan’daki Türk devletlerine de ulaşacak ve bölgede bir Türk Dünyası ağırlığı oluşabilecektir. İran’ın bir başka korkusu, Ermenistan’ın “arz çeşitliliği” için sadece İran yerine Azerbaycan’dan da doğalgaz ve petrol alması İran’ı rahatsız etmesidir. Bu durumda hem İran’ın bölgesel gücü azalacak olması, hem de İran’daki Güney Azerbaycan Türklerinin Azerbaycan’a yaklaşması riski gibi bazı nedenler, sahadan yansıyan deneyimlere göre İran’ın kolay kabul edebileceği sonuçlar olarak görünmemektedir.

Mevcut durumun siyasal barışa evrilmesinde en çok çaba ülkelerden birisi de Azerbaycan ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’dir.  Nitekim Aliyev ve Nikol Paşinyan 11 Ocak 2021'de Moskova'da Rusya lideri Vladimir Putin'in arabuluculuğunda ulaşım bağlantılarının yeniden kurulması yönünde bir mutabakat sağlamışlardır. 26 Kasım 2021'de konu Soçi'deki üçlü buluşmada tekrar ele alınmış paralel bir mekanizmanın devreye girmesi kararlaştırılmıştır. Minsk Grubunun bir anlamda işlevini de üstlenen Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel'in kolaylaştırıcılığında ilki 14 Aralık 2020 tarihinde, Aliyev ve Paşinyan dört kez Brüksel’de buluşmuştur. 31 Ağustos 2022 tarihinde yapılan son görüşmede barışa doğru bir rota çizilmeye çalışılmıştır. Michel son buluşmada liderlerin çalışmaları hızlandırmaya karar verdiğini açıkladığında taslaklar üzerinde umut verici bir yakınlaşmanın olabileceği düşünülmüştür. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Mart 2022 ayında Ermenistan’a 5 maddelik bir barış teklifi sunmuştur. Barış teklifi kısaca devletlerin birbirlerinin egemenliğini, toprak bütünlüğünü, uluslararası sınırların dokunulmazlığını ve siyasi bağımsızlığını karşılıklı olarak tanıması ilkesine dayanıyordu. Bakü artık Karabağ diye bir sorunun kalmadığını savunurken, Erivan’a göre Karabağ’ın statüsü ve sınırlar üzerine uzlaşma olmadan temel ilkeleri kabul edilemez savında son derece ısrarcıdır.

Ne diyelim Türkiye ile birlikte kardeş ülke Azerbaycan Zengezur Koridorunun açılması konusunda gereken adımlara hız vermişlerdir, Rusya'nın Ukrayna’daki durumu belki de bu ‘çözümsüz' tavrını olumlu bir şekle çevirebileceği düşünülmektedir, sevgili okurlar.

 

 

Dipnotlar:

(1)  Rifat Aydın, “Ulus, Uluslaşma ve Devlet: Bir Modern Kavram Olarak Ulus Devlet” Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Dergisi, Cilt 6, Sayı 1, İstanbul, Mart 2018, s 229.

(2) Selim Karyelioğlu, Ulus Devlet ve Milliyetçiliğin Tarihsel Dayanakları ve Küreselleşmenin Ulus Devlet ve Milliyetçilik Üzerindeki Etkileri, Ethos Dergisi. Sayı:5(1), İstanbul, 2012, s. 254.

(3) Ruslan Rehimov, Ermenistan'ın provokasyonu sonucu çıkan çatışmalarda 282 Azerbaycan askeri yaralandı, Anadolu Ajansı 17.09.2022; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ermenistanin-provokasyonu-sonucu-cikan-catismalarda-282-azerbaycan-askeri-yaralandi/2687598/Erişim Tarihi 18.09.2022/

Daha iyi bir kullanıcı deneyimi için tanımlama bilgileri kullanır. İzin verir misiniz?

Telefon: 0532 268 05 48

E-Mail: info@kilithaber.com